(tr) Ankara Üniversitesi DTCF'de Baskılar Artarak Devam ediyor
a-infos-tr at ainfos.ca
a-infos-tr at ainfos.ca
Sat Nov 6 02:33:29 CET 2010
Üniversiteler 2010 eğitim-öğretim ehlileştirme dönemine
başladıklarında YÖK'ün yeni bir atağıyla karşılaştılar. Efendilerinin
buyurduğu, Yusuf Ziya Özcan'ın üstün görev bilinciyle yerine getirdiği
üniversiteleri''özgürleştirme'',"güvenli" birer kışla yuvasına
dönüştürme çalışmalarına tanık olduk.
06 Kas 2010
Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesinde
Baskılar Artarak Devam ediyor.
Üniversiteler 2010 eğitim-öğretim ehlileştirme dönemine
başladıklarında YÖK'ün yeni bir atağıyla karşılaştılar. Efendilerinin
buyurduğu, Yusuf Ziya Özcan'ın üstün görev bilinciyle yerine getirdiği
üniversiteleri''özgürleştirme'',"güvenli" birer kışla yuvasına dönüştürme
çalışmalarına tanık olduk. Üniversitelerde her noktaya birden çok kamera
konulması, varolan sivil polis kontenjanının arttırılması, üniversitelerdeki
öğrencilerin aldıkları her cezanın ailelere de gönderilmesi ve öğrencinin
aileye şikayet edilmesi ve öğrencilerin en ufak bir hareketinde okuldan
uzaklaştırarak tahakkümcü ehlileştirme çabalarını hayatlarımıza
entegre etmeye çalışmaktadır. Buyruklarıyla öğrencilerin zorunlu
yaşam alanları olan üniversitelerde istedikleri gibi at koşturma olanağı
sağlamaya çalışmaktadırlar ve bunu da en demokratik duygularıyla ifşa
etmektedirler.
Bu durumdan en çok muzdarip olan yerlerden biri de dil-tarih ve
coğrafya fakültesi oldu. Daha kapının girişinde sizi bekleyen ÖGB'
yle başlıyor sinir harbi. Öğrenci kimliğinizden tatmin oluncaya kadar
sizi kapıda bekletiyorlar. Kendi aralarında dtcf öğrencisi olduğunuza
kanaat getirdiklerinde ancak girebiliyorsunuz okul kapısından. Öyle
Ankara Üniversitesi öğrencisi olmanız yetmez illa dtcf öğrencisi
olacaksınız okula girebilmek için ! Okul bahçesinde, koridorlarda, sınıf
kapılarında sürekli karşınıza çıkarlar. Telsizleri en yüksek frekansta
açık ve rahatsız edicidir. Çiftlik sahibi gibi davranır, sizi baştan ayağa
süzerler, gözlerinizin içine bakıp varlıklarını her zaman hatırlatırlar ki kimi
ÖGB üyesi erkekler, kadın öğrencileri fiziksel ve sözlü taciz yöntemiyle
rahatsız eder, yanındaki meslektaşına da gözüne kestirdiği kadın
öğrenciyi göstermekten çekinmez. Çünkü tüm kontrol onun elindedir
neredeyse. Okul içindeki bazı öğretim elemanları bu taciz durumundan
haberdar olsalar da bu durumdan rahatsızlık duymadıkları, herhangi bir
teşebbüste bulunmadıklarıyla aşikar.
Derdimiz bitti mi? Ne yazık ki hayır !
Orta bahçeye adım attığınızda bir filmin setinde sanabilirsiniz
kendinizi. Çünkü avuç içi kadar okulda adım başı kamera var. Yök-
Emniyet-Dekan üçlüsü voltranı oluşturarak okulda hangi duvarı boş
gördülerse bir değil iki tane ve gereken yerlere dörder tane kamera
ve mobese koydular. Sözde bunlar "güvenli bir bilim yuvasının"
gerekleriydi !. Orta bahçedeki her duvardan tutunda okulun koridorlarına,
sınıf kapılarının üstlerine kadar her yer kamera..
Biz yıllar önce tanıştırılmamış mıydık bu kameralarla? Hani BBG
Evleri vardı. Bir yığın insanı kapatmışlar bir eve, en özeline kadar
izletiyorlardı cümle aleme. Ne kadar ilginçti o zamanlar değil mi? farklı
kültürden ve sosyal tabakadan insanları canlı canlı izlemek, onların her
duygusuna tanıklık etmek. Sonra yavaş yavaş çöküşlerini gördük sabah
programlarında. İntihar edişlerini..Üzüldük ama aldırmadık ! Eeeh nasılsa
buna da alıştık,uyuşmuştuk zaten belki de sıkılmıştık onlardan.. Ve
şimdi ekranlarda gördüğümüz o odaların içinde biz mi vardık ne? Tüm
kameralar bize dönük; gözümüzün içine, burnumuzun içindeki kılları dahi
görecekleri kadar derine mi bakıyorlar ? Aman ne olacak ki! Bunların
hepsi "güvenliğimiz" için değil mi? Gerçekten güvende miyiz, güvende
misiniz? Geçen sene okulda bir anarşist öğrenci okuldan çıkarken
kameraların, güvenlik görevlilerinin ve kapitalizmin bekçileri polislerin
gözü önünde faşistler tarafından satırlanmış, güvenlik amiri satırı ÖGB
odasına kaçırarak delilleri saklamıştı. Siz yaşam alanlarımızı, belki en
yalın ve kendimize sakladığımız anları, zayıflıklarımızı emniyette bacak
bacak üstüne atmış, çay içip taşaklarını karıştırarak sizi izleyen ve belki
kendi aralarında dedikodunuzu yapan emniyet mensuplarından muzdarip
değil misiniz ? Buna da mı alıştınız yoksa ?
Okuldaki ÖGB sayısının arttırılması dekan beyin açıklamasına göre
okula polis sokmamanın bir gereğiydi. Peki okulda polis yok mu? Elbette
var. bizim yaşımızda, polis akademisinden mezun olmuş eli yüzü
düzgün "sivil polisler" geziyor aramızda. Bir çoğunun kimliğini bilmiyoruz.
Daha önceki yıllarda sınıflara da "öğrenci kılıklı sivil polisler"
yerleştirildi,
şimdi sayıları az bulunarak daha da fazla "sivil polis-öğrenci" kılıklıları
sınıf arkadaşımız yapmaya çalışıyorlar. Eee bu kadar güvenlik fazla değil
mi canım?
2009-2010 öğretim dönemi sonunda tüm bu uygulamaların ön
ayağı olan olaylar yaşandı. Ortabahçe de oturan bir arkadaşımızın bir
kadın öğrenciyle yaşadığı diyalog sonrasında olaya müdahil olan bizim
öğrenci sandığımız ama okulda silah çekerek kimliğini kendi eliyle ifşa
etmiş kişi ÖGB tarafından okulda yeni olduğu, prosedürü bilmediği
açıklanarak öğrencilerin yanından uzaklaştırıldı. Fakat bu ve benzer sivil
polisler hala aramızda dolaşmakta. Elindeki silahı keyfi bozulduğu anda
ortaya çıkarıp öğrencilerin kafasına dayayan polislerin olduğu okulda
hangi öğrenci ya da yönetim can güvenliğinden bahsedebilir ki?
Dekanlık adını bildiği, yüzünü tanıdığı her öğrenciye komik, ele
avuca sığmaz ve uydurma nedenler öne sürerek soruşturma açtı.
Öyle ki -okuldan mezun olmuş, okul içinde bulunmayan öğrencilere
bile-soruşturma açarak ne hikmetse bizi yine şaşırtmadılar. Tabi
sadece bu kadar değil, muhalif öğrencilere; " faşistlerin, arkadaşlarını
yaraladıkları satırı ifşa etmekten", "dünyanın krizi kapitalist düzendir
demekten" ve "yaşamı savunmaktan","öğrencilere kötü örnek olmaktan",
okuldaki asansörü bile belli hiyerarşik sistem içerisinde öğrencilere
yasaklayan zihniyet "asansöre binmekten" gibi daha alt alta sığdırmaya
çalışamayacağımız bu coğrafyada sıkça rastlaşacağımız aklın tutulduğu
yaptırımlar burada da mevcuttur demekle yetinmek istemiyoruz artık.
Kınanan,uyarılan, bir haftadan 5 yıla kadar okullardan uzaklaştırılan
bu insanlar kapitalist tahakküm sistemine karşı yaşamlarını ve yaşam
alanlarını savunmakla "kapitalist kışlaların" duvarına gedik açmaya
devam ediyorlar.
Yök'ün bu kararları tam da 12 eylül referandumundan evet çıkmasının
ardından yayınlandı. İktidar güçleri siyaset alanında yaptıklarıyla
yetinmeyip üniversiteleri de ele geçirme planlarını uygulamaya başladı
çoktan. Elbette bu kararlar hiçbir üniversitede hiçbir rektör ve öğretim
elemanı tarafından eleştirilmedi, sorgulanmadı. Çünkü hiçbiri bu
hiyerarşik sistemde konumlandıkları cici ve yağlı koltuklarını kaybetmek
istemiyor.
Ortalama dört ila altı yıl geçirdiğiniz üniversiteler de sizi kapana
sıkıştırmış, tüm gücüyle sizi çemberin içinde tutan, tüm baskı araçlarını
kullanan tahakküm unsurlarına karşı biat kültürünün bu kadar yerleşmiş
olduğu bir toplum içinde bizlerin hiç gücü yok mu üniversitelerde bir
şeyleri değiştirmeye?
"İktidar hayatı hedef aldığında hayat, iktidara karşı direniş "olmaya
devam edecektir !....
Kaynak: http://www.ahaligazetesi.org/haber/ankara-universitesi-dil-tarih-ve-cografya-fakultesinde---baskilar-artarak-devam-ediyor---------------------------------------------------------------------ankara-universitesi-dil-tarih-ve-cografya-fak/
More information about the A-infos-tr
mailing list